Çalışma yaşamını düzenleyen iş kanunu, işçi işveren arasında yaşanabilecek her türlü anlaşmazlığın çözümünü sağlamak adına düzenlenmiş bulunmaktadır. İş hayatında en sık karşılaşılan sorunlardan biri de ücretlerin süreklilik arz edecek şekilde geç ödenmesi veya ödenmemesi sebebiyle çalışanların mağduriyet yaşamalarıdır. Bu tür durumlar iş kanununun 24 maddesinde ahlak ve iyi niyet kuralarına aykırılık teşkil eden hallerin düzenlendiği fıkrada, işçi ücretlerinin ödenmemesini haklı fesih sebepleri arasında saymaktadır.
İşçinin ücretinin belirlenmiş olan maaş gününden geç ödenmesi veya ödenmemesi arasında işleyiş bakımından hiçbir fark yoktur. Her iki durum da haklı fesih sebebi olarak değerlendirilmektedir. Bu tür durumlarda işçi haklı sebeplere dayalı olarak istifa ederek kıdem tazminatı ve yasayla korunmuş olan tüm haklarını alabilmektedir. Ancak maaş ödemesinin gecikmesi veya hiç ödenmemesini öne sürerek istifa kararı alıp tazminat talebinde bulunacak kişinin tazminata hak kazanabilmesi için bazı şartları sağlamış olması gereklidir. Kıdem tazminatına hak kazanabilmenin ilk koşulu, işçinin o iş yerinde en az 1 yıldan beri çalışıyor olması gereklidir. Aksi takdirde tazminat talep edebilmesi söz konusu değildir.
Maaşını Alamayan İşçinin İzlemesi Gereken Yol Nedir?
Maaş ödemesi konusunda sorun yaşayan işçi, istifa etsin veya etmesin işverene ihtarname çekmek suretiyle alacaklarının ödenmesi konusunda hukuki bir yol izlemelidir. İhtarnameye rağmen maaşının ödenmesi ile ilgili herhangi bir sonuç alamaması halinde ise, arabuluculuk kurumuna başvurmak suretiyle yasal süreci başlatmalıdır. Önceki dönemlerde direk dava açmak yoluyla hukuki sürecin başlatılması mümkün iken, 01.01.2018 tarihi itibarıyla tesis edilen arabuluculuk kurumuna başvuru zorunlu kılınmış bulunmaktadır.
Arabuluculuk kurumu tarafından yapılan görüşmeler neticesinde herhangi bir tarafın görüşmeye gelmemesi, yargılama masraflarının gelmeyen tarafından ödenmesini zorunlu kılmaktadır. Görüşmeler sonucunda bir karara varılamaması halinde, işçi dava açmak suretiyle birikmiş maaş alacakları ve hak etmişse tazminatlarını alabilmektedir. Tazminat davalarında olduğu gibi, bu tür arabuluculuk başvurusu ve takibatlarının da iş hukuku konusunda tecrübeli avukatlar tarafından yürütülmesi işçiye önemli avantajlar sağlayacaktır.
Maaşını Alamayan İşçi Hangi Mahkemeye Başvurmalıdır?
Maaş ödenmemesi sebebiyle arabulucu kuruma başvuran ancak, arabuluculuk süreci sonrasında talepleri karşılanmayan işçi, dava açmak suretiyle haklarını hukuki olarak tescil ettirmelidir. İşçi işveren arasında yaşanan bu tür davalar, bu tür konularda ihtisaslaşmış bulunan iş mahkemelerinde görülerek sonuca bağlanmaktadır. Maaş alacağı ile ilgili davalar, işin görüldüğü yer veya davalı işverenin yerleşim yerindeki iş mahkemelerine açılabilmektedir. İşçi bunlardan kendi tercih ettiği birinin bulunduğu yerde dava açma hakkına sahip bulunmaktadır.
Maaş veya ücretlerle ilgili alacaklarda hakkın kaybı için belirlenen zamanaşımı süresi 5 yıl olarak tensip edilmiştir. Normalde ücretin ödenme gününden itibaren 5 yıllık süre içerisinde açılmayan davalar akim kalarak herhangi bir sonuca bağlanmadan ortadan kaldırılır. Fazla mesai, ücretli izin veya özel sözleşmelerle işçiye tanınan tüm haklar da 5 yıllık zaman aşımı süresine tabi tutulmaktadır. Ayrıca ihbar ve kıdem tazminatı da aynı süre içerisinde dava açılmasını gerektirmektedir.
Mahkeme süreci mahkemenin yoğunluğu, dava konusu ve öne sürülen savların ispatına bağlı olarak farklılıklar gösterebilmektedir. İşçi alacağı olması sebebiyle icra takibi işlemlerinde önceliğe sahip bulunmaktadır. Davanı seyri ve sonuçlandırılma süresi, işçinin davaya uzman bir avukatla katılıp katılmadığına göre de farklılıklar gösterebilir. Çünkü bu tür davalar iş hukuku konusunda bilgi ve tecrübe gerektiren ve kendine has özellikleri olan davalardır.
İş Mahkemesi Avukatının Maaş ve Tazminat Davalarındaki Önemi
İş hukuku kendi içerisinde katı kurallar barındıran bir hukuk dalıdır. Sosyal yaşamda oluşturulan sözleşmelerdeki bazı faktörler, iş hukukunda geçerli değildir. İş hukukunda yasa koyucunun temel yaklaşımı işçi haklarının korunması yönünde olmakla birlikte, işveren tarafı da ticari yaşamın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi düşüncesiyle birtakım haklara sahip bulunmaktadır. Bu sebeple bu tür davalar açmak suretiyle haklarının teslimini talep eden kişiler, hukukun kendisine tanımış olduğu hakları bilmeli, hukuk mücadelesini bu haklar üzerine inşa edebilmelidir. Bu tür davalarda bilinçsizce yapılacak herhangi bir işlem, geri dönüşü ve telafisi mümkün olmayan hak kayıplarının yaşanmasına sebep olabilmektedir.
Bu tür davaların işleyişinin kendine has özellikleri olması sebebiyle dava zemininin sağlam oluşturulması ve sürecin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi gereklidir. Özellikle usule ilişkin konularda hata yapılması halinde, mahkeme heyeti içeriğe bile bakmadan davanın reddine karar verebilmektedir. Böylece hak arama düşüncesiyle yola çıkan kişi haklıyken haksız konuma düşebilmektedir.
Maaşı ödenmeyen işçiler dava süreçlerinin sağlıklı yürütülmesi amacıyla iş hukuku konusunda bilgisine ve tecrübesine güvenebileceği bir avukat tutabileceği gibi, dava ile ilgili danışmanlık talebinde bulunmak suretiyle de dava sürecinin yürütülmesini sağlayabilmektedir. Ancak avukat atanması öncesinde mutlaka kısa bir araştırma yaparak iş davaları konusunda uzman bir avukat veya hukuk bürosuyla görüş alışverişinde bulunmak gerekir. Zira bu tür davalar özel ihtisas gerektiren ve oldukça zorlu süreçlerden oluşan dava türlerinden biridir.
İş davasıyla ilgili detaylı bilgiyi almak için İş Hukuku Avukatı sayfamızı ziyaret edin.